Herkese selam.
Bu hafta Karnavalın ikinci haftası... Artik karnaval gelenekselleşti diyebiliriz, di mi Selim Abi? :)
Selim Abi bizim blog camiasının büyüklerinden... Bu hafta kendisi bize şöyle seslendi; "Bir Ferrari’m olsaydı, kesinlikle ben de satardım..." Belki satardı ve kendine bir yenisini alırdı. Orasını biz bilemeyiz fakat bu yazıyı okuduktan sonra kitabın en değerli sözlerini de okumuş olacağınıza eminim. Tam bir özet niteliğinde... Bu arada Selim Abi, eğer bir Ferrari’n olsaydı emin ol sattırmazdık ;)
Kitap demişken, Marketing Post'tan Cengiz, geçenlerde bir kitap okurken güzel bir site keşfediyor ve siteyi inceledikten sonra da oturup bu hafta ki yazısını yazıyor. Başlık ise çok ilginç: "Müşteri her zaman haksızdır". Korkmayın aslında böyle demiyor Cengiz, başka bir düşünce var bu başlığın altında. Bana kalırsa bahsettiklerinde de oldukça hakli. Okuyunca sizde göreceksiniz.
Aranızda Tunç'u bilmeyen kaldı mı bilmiyorum ama Haşmet Babaoğlu bile köşesinden onu yazıyor... Farklı biri olarak bahsediyor Tunç'tan ve Tunç'da onu hakli çıkarırcasına bu farklı bakışlarını bizle paylaşıyor. Bu hafta "Sorunlardan Fırsat Yaratmak" baslıklı yazında, Michelangelo'nun “Çoğumuz için en büyük tehlike hedefi yukarı çekip ulaşamamakta değil, çok aşağılarda tutup ulaşmakta” sözünden yola çıkarak, Atölye'sinden bilgisayar sektörüne bir mesaj gönderiyor: "Biz tüketiciler sadece ürün veya servis değil, 'davranış ve yaşatılan tecrübeleri' satın alıyoruz."
Bu arada biliyorsunuz ki, Ağustos ayına girmek üzereyiz. Havalar iyice isindi ve bu sıcak havalarda sanırım en çok satılan ürünlerden biri Klimalar. Tabi klima bakkaldan sakız alır gibi alacağınız bir ürün değil yani biraz parayı gözden çıkarmak gerek. Bunun haricinde bu ürünü satan baya bir marka var. Pazar böyle bir rekabet içinde olunca, bizlere de sektörün yaratıcı reklamlarını izlemek kalıyor. Araştırma için ellerine sağlık Volkan...
Havalar böyle sıcak olunca da aramızda çıldırmayanlar da olmuyor değil. İste bu çıldıranlardan biri de, çok sevgili arkadaşım Onur... Kendisi sanırım sıcakların da etkisiyle, bu saçma sapan TV reklamlarına kafayı takmış ve çok doğru tespitler yapmış. Gerçi ben TV izlemeyi iki sene önce bıraktım Onur. Sende bırak ve bitsin artik bu çile. Süper bir blog'u var Onur'un. Her gün yeni bir şeyler alıp çıkıyorsunuz. Bu arada kendisinin de ne derece yakışıklı olduğunu ufak bir google araması ile görebilirsiniz ;)
Yeni kelimesi benim içimi oldum olası hep heyecanlandırmıştır. Yeni isler, yeni ortamlar, yeni trendler, haberler, gelişmeler...vs vs. Tabi tüm yeniliklerin tümünü bilmek, takip etmek mümkün olmuyor.Peki var mıdır hakikaten tüm yenilikleri herkesten önce bilen biri... Sanırım var :( ve o maalesef ben değilim. Adi Meltem. Yıllardır "her yeni şeyi bilirim" diye ortada dolaşırım ama ne zaman ki Meltem'le tanıştım vazgeçtim bu iddia'dan. Meltem zevkle okuduğum So-Be'nin yazarı ve kendisi bu hafta yine "yeni" bir konudan bahsediyor ve Sony Bravia'ya bravo diyor.
Bu arada size güzel bir haberim var. Yakında dünyada hiç Amerika'lı kalmayacak. Çünkü hepsi kilolarından dolayı patlayacak... Nasıl mi, Niye mi? Valla Pazarlama-Karması’ndan Özen bize bu konuda süper bilgiler vermiş. Konu Obezite ve ben bu konunun bu kadar ciddi boyutlara ulaştığını hiç tahmin etmiyordum. Düşünün Sam Amca'nin kilo problemi neredeyse dış borcumuza eşit. Neyse daha anlatmayayım, siz en iyisi bu yazıyı okuyun...
Bu haftanın ilginç yazılarından biri de Murat Kaya'ya ait. Neden ilginç derseniz konu Madison Avenue’da yer alan reklam ajanslarının birinin çıkarttığı “albüm”... Bu adamlar artik yaratıcıklarını sadece metin yazarak değil, müzik yaparak da gösteriyor. Ama nasıl bir müzik, zaten ilginç olan da bu!!!
Gelelim Arda Kutsal’a... Arda, Internet, yeni mecralar ve dijital dünya gibi konular hakkında Türkiye'nin en önemli blogger’larından biri. Yazıları hem yeniliklerden haber veriyor hemde içinde kendisinin (çok değerli olduğunu düşündüğüm) fikirlerini barındırıyor. Eğer yeni dünya düzeninden haberdarsanız Arda’yı okumadan geçmeyin. Kendisi bu hafta bizim "bilinmeyen numaralar" diye bildiğimiz servisin, bilmediğimiz gelişmelerini anlatıyor...
Bu haftanın karnavalının sonlarına gelirken son birkaç yazıyı tanıtmak istiyorum.
Alper; pazarlama sektörü ve aynı zamanda telekom’un çok bilgili, çok deneyimli bir blogger’ı. Yazılarını dikkatle takip ediyorum. Sizinde takip etmenizi öneririm. Bu hafta karnavala yolladığı yazı; ülkenin ekonomik handikaplarını şirketlerin nasıl birer pazarlama taktiğiymiş gibi göstermesiyle alakalı.
Sondan iki önceki yazı Zeynep Özata’nın… Zeynep süper tatlı bir insan... Bence öğretmen olmalıymış kendisi J Çünkü benim için e-learning denen olay Zeynep’in blog’unu yani Blogistan’ı takip etmek. Yazıları o kadar güzel ve eğitici ki… Bana kalırsa en önemli özelliği ise bu kadar akademik bilginin sanki leman okur gibi bir çırpıda okunuvermesi… Kendisi bu hafta benim kafamda bazı şeyleri tekrardan sorgulamamı sağlayan bir yazı yazmış. Hiç vakit kaybetmeden inceleyin bence…
Gelelim bu haftanın (bence) en güzel yazısına… Gaye eski bir anısını yazmış. Baktığınız vakit bu ne bir pazarlama ne bir strateji yazısı… Sadece bir ayakkabı... Gaye’nin siyah Reebok’ları… O reebok’lar valla ne yalan söyleyeyim beni de çok eskilere götürdü…
Ve son olarak karnavalı geçen haftanın ev sahibi Özgür ile tamamlamak istiyorum. Albüm kapakları için yapılmış yaratıcı çalışmaları paylaşıyor bizimle. Teşekkürle Özgür.
Bu haftalık benim düzenlediğim karnaval'da benden bu kadar. Haftaya ayni saatte ama farklı bir yerde yani Blogistan’da görüşmek üzere…