Dün turk.internet sitesinden Bülent Hekimoğlu, VAS pazarında yaşanan  gelişmeleri kaleme alıp, düşüncelerini detaylı bir şekilde belirtmiş.  Bende zevkle okuduğum bu yazıya ve bahsi geçen olaylara bazı eklemeler yapmak istedim.



 



Turk.internet.com sitesinin yazılarının kopyalanmasını istemediği için, yazıya burada yer veremiyorum. Fakat siteye gidip okumanızı öneririm.



 



Yazıma ilk başta Bülent Bey’in bahsettiği chat servislerinden başlamak istiyorum.



 



Chat servisleri gerçektende Telsim VAS gelirlerinin önemli bir bölümünü oluşturuyor. Müşterilerin hatta kalma süresi gerçekten yüksek.



 



Turkcell bu servisleri ilk lanse ettiğinde, bunların adı gibi mobilitenin katma değerlerini taşıyan bir servis olması ve geçmişte yaşanan 900’lü hatlar gibi algılanmaması için yoğun çaba gösterdi.



 



Dediği gibi oldu da… Gerçekten de Turkcell bu tip hizmetler sunan iş ortaklarına bu konuda ki tavrını (bazı ödül ceza yöntemleri ile) devamlı belli etti.  Turkcell’in amacı benzer profildeki insanların,  mobil sistemlerin avantajları sayesiyle tanışması ve arkadaşlıklar kurması hususuna dayanıyordu. (Arada bu kesin çizgileri delmeye çalışan iş ortakları da olmadı değil.)



 



Telsim ise uzun vadeli bu yöntemden ziyade, daha kısa vadede müşteriyi mennun etme yolunu seçti. Telsim müşterileri bu servisi kullandıkları vakit,  karşılarında  onlarla konuşmak için can atan,  ateşli sözler söyleyen kızlarla karşılaştılar. Bu kızlar genelde call center’lar da çalışan profesyonel  kişilerdi. Yani müşterilerle konuşmaları  için para alıyorlardı.



 



Bu profesyonel konuşmacılar, yaptıkları güzel sohbet ile arayanı bir kara delik gibi konuşmanın içine çektikleri için, bu servislerin neredeyse her biri Telsim’in kasasına ayda bir tek civarı para bıraktı.



 



Sonuç ise Telsim müşterileri bu gerçek sandıkları kızlarla ile asla tanışamadılar,  muhabbetleri yaptıkları telefon konuşmaları ile  sınırlı kaldı.



 



İki operatör’den hangisi doğru, hangisi yanlış yaptı derseniz, cevap çok basit: Hiç biri. Çünkü bunlar birer şirket politikası. Müşteri gerçekten ne istiyorsa ona yöneldi.



 



Ben bu servisler esnasında kazanılan gelir kadar yaratılan yada korunan itibarın, marka değerinin de önemli olduğunu düşünüyorum….



 



 



Yazıda birde, Turkcell’in iş ortaklığı stratejisini değiştirmesinden bahsedilmiş. Her ne kadar bir stratejist olmasamda, kendi fikrim exclusive ortaklıkların Turkcell’e daha faydalı olacağıydı.



 



Bana kalırsa orada ki ince hususu, “başkası ile çalışan benimle çalışamaz” olarak değil, “benimle çalışan başkası ile çalışamaz” olarak görmek lazım. Çünkü bu değişimin sonunda, iş ortaklarıyla paylaşılan gelir oranları bile düşmüş olabilir.



 



Turkcell ekosisteminde exclusive olarak çalışan bu şirketler bana kalırsa VAS pazarının gerçek driver’leri idi. Şimdi bu şirketlerin diğer operatörlere hizmet vermesi, bana kalırsa bunca yıllık knowhow’ın ve yatırımın paylaşılması anlamına geliyor. Telifi alınmış onca içerik, DRM sistemlerine yapına yatırım, yaratılan teknolojiler…vs



 



Kalkı ki, Turkcell’in  birde 2004-Aralık ayında lanse ettiği ve yatırım yaptığı T-program (Turkcell Partner Program) var. Artık exclusive çalışılmayan bu sistemde, bu program sanırım etkisiz bir hale geliyor. Turkcell bu programda iş ortaklarını Gold, Silver gibi isimler ile derecelendiriyor ve ona gore destek veriyordu.



 



Turkcell’in iş ortaklarına sunduğu “27 milyon abone” avantajı ne chat servislerinin politikasına ne de IVR altyapılarında tanınan esnekliğe değişilebilir bir durum.



 



Fakat pazarın bu baskın strateji ile oldukça şekil değiştireceği ve taşların yerinden oynayacağı kesin.



 



Vodafone demişken… Vodafone kendi ekosisteminde, Türk pazarında uygulanandan farklı bir gelir paylaşımı sistemi uyguluyor. 1 megabyte’a kadar gelir paylaşımı yapmıyor. Tüm geliri iş ortağına veriyor. Kendisi sadece data’dan para kazanıyor ama 1 mgbyte’ın üzerinde GP başlıyor.



 



 



Yazıda son olarak, Turkcell’in Telsim’i takip etmesininden ve bunun Telsim’in bir başarısı olarak algılanması gerektiğinden bahsedilmiş.Bu konuya da katılmıyorum. Telsim’in içinde bulunduğu şartlar’a rağmen oldukça başarılı bir şirket olduğu kesin.



 



Bir takip olup, olmadığı ise tartışılır. Fakat eğer Turkcell’in Telsim’i bir takibi varsa, bu bana yelken yarışında uygulanan stratejileri hatırlatıyor. Bilirsiniz yelken yarışlarında lider konumda  ki tekne, onu kovalayan tekneyi izler ve yaptıklarını birebir uygular. Takip eden teknenin uyguladığı staretejinin ne olduğu hiç önemli değil. İster doğru olsun, ister yanlıs… Sebebi uygulanan aynı stratejilerin, aynı rüzgara karşı hep aynı sonucu vermesi.



 



Yani bu strateji teknelerin konumu değişmez, lider arkadakinin yaptığını yaparak, lider kalmaya deavam eder.